Sosyal
bilimlerin iklim değişikliği politikalarının başarısızlığına ilişkin vereceği
yanıtlar disiplinlere özgün olarak çeşitlidir. Sosyal bilimlerin çalışma
alanları bireyden toplumsala ve kolektif olana insan eylemlerinin muhtelif
yönlerini araştırmaktadır.1 Dolayısıyla, böyle bir başarısızlığın
psikolojik, sosyolojik, politik ve uluslararası politik olmak üzere farklı
boyutları vardır. Örneğin, dış politika karar alma süreçleri iç politik
baskılardan etkilense de iç politikayı oluşturan faktörlerin kendisi de belirli
yapı ve süreçler tarafından oluşturulmaktadır. Ya da tam tersine, psikolojik faktörler karar alıcı düzeyde sonuçlar
doğurmada etkili olsa da tekil vatandaşların algıları politikaları tetiklemede
yetersiz kalmaktadır. Yine de bireysel olandan kolekftif alana bu soruları
sormak, gerekli çözüm alanlarını belirlemek yönünden anlamlıdır. İnsanlar neden
günlük yaşamlarında küresel iklim değişikliğine kayıtsız kalmaktadırlar? Alternatif enerji kaynaklarının kullamı niçin tek
başına yeterli değildir? Neden
politika gündemimizde iklim eylem planı gibi konular yer almamaktadır?
Uluslararası politikada devletler arasında işbirliğinin başarısızlığının
nedenleri nelerdir? Bu
blog yazısı kabaca bu sorulara yanıt aramaktadır.
İnsanlar günlük yaşamlarında farkında olmadan
binlerce kararlar alırlar. Bu, çocukluktan erginlik dönemine ve yaşlılık
dönemine kadar sürekli artarak yenilenir. Gündelik yaşamın tekrarlılığı ise
insanları belirli yaşam biçimini sürdürmesine neden olur (Bu yaşam biçimi de
yeni gelen trendlerle benzer şekilde yeniden şekillenir2). Genellikle,
okula ya da işe gidip gelirken aynı yolu takip ederiz. Çok az bir kısmımız
farklı bir yol seçeneğini denemişizdir. Dolayısıyla, kazanılmış bilgi olarak
tecrübelerimiz bizi belirli hantallığa düşürür. Bu yüzden de yaşamımızda
bireysel eylem gerektiren bir çok konu bu hantallık içine gömülüdür. Bu süreç
boşlukta gerçekleşmez, diğer farklı bir çok şey tarafından tetiklenir ve
yönlendirilir. Örneğin,
iletişim kanallarımız sadece dünyayı algılama biçimimizden değil, aynı zamanda gazetelerden ve televizyon
haberlerinden etkilenmektedir.
Kabaca, evrimsel olarak insan beyninin dış
tehlikelerin boyutlarına göre bir savunma geliştirdiği bilgisinden yola
çıkarsak, o zaman bu tehlikelere ilişkin sunduğumuz refleksin boyutu da ona
göre şekillenecektir.3 Bu Anthony Giddens’in tanımladığı Giddens
paradoksuna denk gelmektedir. Tanım, küresel ısınmanın yarattığı tehlikeler
günlük yaşamda somut, acil veya görünür olmadığı için, birçoğunun ellerinin
üzerinde oturacağı ve somut bir şey yapamayacağını belirtiliyor.4
Peki biyolojik yapımız tüketimlerimizin ve
dolayısıyla çevreye ilişkin zararlarımızın temel nedeni midir? Ya
da başka bir ifadeyle, algılarımızı şekillendiren psikolojik bariyerlerimizi
önlediğimiz zaman bireysel tüketimlerimizi azaltacağımızı söyleyebilir miyiz? Yanıt, büyük oranda ‘hayır’ olmaktadır. Marx’ın ifade ettiği gibi, insanlar tarihlerini
yaparlar ancak kendi belirledikleri şartlarda değil. Faruk Yalvaç’ın söylediği
gibi, ‘toplum bilimlerin varlık nedeni, insan deneyimlerini ve toplumsal
olayları zorunlu kılan ve düzenleyen altta yatan ilişkilerin ortaya
çıkarılmasıdır. İnsanlar bu toplumsal
ilişkilerden haberdar olmayabilir. Bu nedenle hakim toplumsal yapıları çıkararak ve
nasıl işlev gördüklerini göstererek toplum bilim eleştirel ve özgürleştirici
bir rol oynar.’5 Bu yüzden bireyi sınırlayan yapıların gösterilmesi
gerekir.
1. Psikoloji: Güdülenmiş Mühakememiz ve İklim Değişikliği
Psikoloji temel olarak insan davranışlarının ve onu belirleyici etkenlerinin
incelenmesidir.6 Bireysel ve toplam tüketimlerimizin kümülatif
olarak etkisi çok yüksek olmaktadır. Örneğin bir araştırma, Birleşik Devletler’de
hanehalkının doğrudan olarak evlerde ve işdışı seyahetlerini içeren eylemlerinin
(ısıtma ve araç kullanımı) ulusal karbon salınımın %38’ini oluşturduğunu
göstermektedir.7 Bu, ülkedeki diğer tüm sektörlerden ve Çin hariç
diğer tüm ülkelerden daha fazla emisyon salınımı oranını doğurmaktadır. Bireysel
eylemlerimizin psikolojik olarak nelerden etkilendiğini ve ne ile
şartlandırıldığını bilmek ona yönelik politikalar geliştirmek yönünden
gereklidir.8
Psikolojik olarak ‘algı’ (perception) kavramı bilgi, inanç,
davranış, endişe, algılanılan tehdit gibi çeşitli inşalardan oluşmaktadır. Bu
tanımlamaları konuya ilişkin olarak insanın içsel temsillerinin (belirli sosyal
süreçler ve kültürel bağlam tarafından şekillendiğini de kabul ederek) bilişsel (cognitive), duygusal (affective),
değerlendirici (evaluative) boyutları olarak gruplandırmak mümkündür.9
Kabaca, epistemolojik biliş (epistemic
conginition) içine dahil edilebilecek olan bilişsel bilgimiz güdülenmiş mühakememiz
(motivated reasoning)10 tarafından etkilenmektedir. Böylece,
yorumlarımız yerleşik inançlarımız, dünya görüşümüz ve ideolojilerimizin
süzgecinden geçmektedir (dünyanın düz olduğuna inanan insanları düşünün).
İklim değişikliğine yönelik
insanların yaklaşımı belirli faktörler (riske maruz kalma, kültürel değerler, politik
bağlam) dolayısıyla çeşitlilik göstermektedir.11 Cinsiyet ve yaş
farklılığı gibi olgular sorunun kabulüne ilişkin farklılık ortaya koysa da12
Whitmarsh ve Capstick’e göre, değerler, dünya görüşü ve
ideolojik faktörler son kertede güçlü belirleyicidirler.13 Örneğin,
muhafazakar ve liberal parti üyeliği sizin iklim değişikliğine şüpheci veya
destekleyici bir tutum takınacağınızın belirleyicisi olabilir. Diğer taraftan
genel bir değerlendirme yapılırsa, iklim değişikliğine ilişkin algılanılan
engellerin ortaya konulması gerekir. Bu anlamda en kapsamlı çalışma Robert Gifford tarafından yapılmıştır.14
Gifford yedi kategoride toplam otuz algılanılmış engel tespit etmiştir. Bir
sonraki blog yazısında ayrıntılı olarak paylaşılacağı için şimdilik bu kısımı
burada sonlandırmak gerekiyor. Bununla birlikte başka bazı kavramları burada
paylaşabiliriz; (Future Discounting, Risk Perception, Solution Aversion,
Anchoring, Wait and See
Attitudes, Positive outcomes about future and etc.) Son olarak şunu söylemek gerekir ki,
insanlar arasında alternatif enerji veya ev aletleri kullanımında çoğu zaman
gözlemlenen şey, ilk dönem kullananlarda statü kaynaklı olduğu ve genel olarak
ise bütçelerinde hafiflemeye neden olduğu için tercih ettikleridir. Ya da tam
tersi, birçok insan
pahalı olduğunu düşündüğü için tercih etmemektedir. ABD özelinde yapılan başka
ampirik çalışmalarda ise insanların enerji tasarrufu konusunda yanlış algıda
oldukları gözlemlenmiştir. İnsanlar ev aletlerini değiştirmek yerine daha çok
ışıkları kapamak vs. gibi yöntemlerin faydalı olduğuna inanmışlardır. Bu
yüzden kıyamet senaryolarını dile getirmeden önce bu tip pratik çözümlere
yönelmek ve doğru bilgilendirme psikolojide önemli görülmektedir.
2. Sosyoloji: Sosyal Yapıların Önemi ve Bodrumdan Bi’ Aşağısı (A
Subfield of A Subfield) olarak İklim Değişikliği
‘Sosyologların çevre sorunlarının önemini
anlamaları oldukça zaman almıştır.’15 Sosyoloji üzerine ABD’de en çok satan 11
ders kitabını inceleyen En-Lui ve Szasz, (‘ders
kitaplarının genelde içerik kısmındaki başlıkların önem sırasına göre
dizildiğini dikkata alırsak’) bu kitaplardan dokuzunun çevre başlığını son
bölüme veya son bölümden bir önceye yerleştirdiğini, birinin konuya dair hiç
yer vermediyini ve genellikle bu bölümlerin de ‘popülasyon, şehirleşme, çevre’
gibi üçlü altbaşlığa sahip olduğunu göstererek çevrenin sosyoloji kitaplarındaki
yerini ‘alt-alt alan’ (a subfield of a subfield)
olarak tanımlamışlardır.16 Diğer
taraftan Uluslararası Sosyal Bilimler Konseyi’nin bir araştırmasına göre ise bu alanda yapılan yayımların sadece %3’ü sosyologlara aittir.17
Sosyolojinin çevreye
ilişkin konuları ihmal etmesi pratik nedenlerden kaynaklanmamaktadır. Ontolojik
olarak, çevre, insanın doğa üzerindeki bağımlığını aştığı 19. yüzyılın bir
ürünü olarak ortaya çıkan modernist değişim sürecinden doğan sorunları,
dolayısıyla, sosyal olguları inceleyen sosyoloji biliminin dışında bir alan
olarak kabul edilmiştir (örn. Durkheim’e göre, toplumsal olgular sadece diğer
toplumsal olgularca anlaşılabilir18). İnsan merkezci ve toplumu biofiziksel
çevrenin dışında gören, teknolojik gelişmeye, ekonomik büyümeye, ilerlemeye
olan inançla ve tüm bunların süresiz olacağına inanan Batı kültüründen
etkilenmiş klasik sosyolojide çevre konusu yer edinememiştir.19 Klasik
sosyolojiye yönelik bu eleştiri ilk defa Çevre Sosyolojisi’nin yeni bir alt
disiplinin olarak ortaya çıktığı 1970’lerde Riley Dunlap ve William Catton tarafından yapılmış ve bu dönemi ‘İnsan İstisnalığı
Paradigması’ olarak adlandırarak buna karşı kendi Yeni Ekolojik Paradigma’larını
sunmuşlardır.20 Bu ayrım bugün çevre sosyolojisinde en yaygın
kullanılan tipolojidir.21
Sosyoloji neden psikolojik
faktörleri incelemenin yetersiz22 ve iklim değişikliği
politikalarının başarısız olduğunu sosyal düzenin mikro, mezzo ve makro
boyutlarını23, dolayısıyla, sosyal yapıları, kurumları ve süreçleri göstermesi
yönünden önemlidir. Bu anlamda, Giddens’in söylediği gibi sosyolojinin konusu
eksik anlaşılmaktadır. Sosyoloji insanların gruplar halinde nasıl davrandığına
ilişkin bir şey değildir; ‘Sosyolojinin konusu toplumun bizi nasıl
yönlendirdiği ile bizim kendimizi nasıl gerçekleştirdiğimiz arasındaki
bağlantıları incelemektir.’24 Kısaca,
sosyoloji, bireysel eylemlerimizi yönlendiren değerler, sosyal pratikler ve
kurumsal süreçlerin anlaşılmasında önemli katkılar sunmaktadır.
Çevresel sorunlara ilişkin
Kuzey Amerika ve Avrupa’dan farklı kuramlar ortaya atılmıştır. Kuzey Amerika’da
Yeni Ekoloji Paradigması (YEP),
Eko-marksist perspektif öne çıkarken, Avrupa’dan Risk Toplumu ve
Ekolojik Modernleşme kuramları öncelik kazanmıştır.25 YEP’le ilgili
tartışmayı yukarıda yaptık. Geleceğin bugünden daha iyi olacağına, dolayısıyla,
ilerlemeye olan inanç ve teknolojik gelişmeye olan bağılılık Batı kültürün
tanımlayıcı karakteri olarak mevcut çevresel bozulmaların temel sebebi
görülmüştür. Eko-marksist yaklaşımlardan biri olan Koşu Bandı Teorisine göre
ise üretim araçlarına sahip olanlar, kısaca üreticiler karlarını artırmak için
süreç içerisinde devletin desteğiyle de üretimin artmasına ve genişlemesine, sonuç
olarak çevresel tahribata sebebiyyet vermişlerdir.26 Üreticiler
üretimlerini artırmak isterler. Bu üretim sürecinde enerji gibi doğal
kaynakların tüketimi gerektirdiği ve bu tüketim de çevre bozulmalarına neden
olduğu için üretimin artması ile çevresel sorunların tırmanmasına neden
olmuşlardır. Üreticiler otomasyona yatırım yaptıkları için işsizliğe neden olsa
da daha fazla üretim ile daha fazla işyerlerinin sağlanmasına ve bu dinamik
organize işgücü ile de hızlı büyümeye katkı sağlamıştır. Büyüme ve yeni
vergilendirmeler hükümete politikalarını yürütebilmelerine ve meşruiyetlerini
sağlamalarına neden olduğu için bu süreci desteklemişlerdir. Sonuç olarak kuram,
ekonomik büyümenin çevresel ve sosyal tahribata neden olduğunu ve hükümetin de
bu sorunların üstesinden gelmek için daha fazla üretimi desteklediğini
söylemektedir. Buna karşı olarak ise Ekolojik Modernleşme kuramı
geliştirilmiştir. Bu kurama göre sosyoekonomik dinamikler çevre üzerindeki
baskıyı azaltacaktır.27 Yüksek düzey zenginlik politika ve tüketici
taleplerinde değişikliğe yol açacak ve artan ölçekdeki bu sorunları
iyileştirecektir. Modernitenin bir ürünü olan akılcılık ve teknolojik gelişme
çevresel sorunları iyileştirmeye yardımcı olacaktır. Ampirik çalışmalar
Ekolojik Modernleşme teorisin argümanlarını zayıflatmaktadır.28 Ekonomik
büyüme ve şehirleşme seragazı emisyonları salımını daha fazla artmasına neden
olmaktadır. Diğer taraftan önemli bir
soru neden alternatif enerji kaynakları kullanımının emisyon salımına ciddi bir
katkısı olmadığıdır. Bu Jevon paradoksu olarak tanımlanmaktadır. Enerji
üretiminde iyileştirilmeler yapılsa da üretim ve tüketim daha hızla arttığı
için bu artan farkı ikame edememektedir. Orta sınıf genişledikce tüketim
artmaktadır29 ancak aynı zamanda bu tüketim sorunu üreticiler
tarafından oluşturulmaktadır. Üreticiler sadece tüketicileri şekillendirmemekte
yine aynı zamanda politikaları da yönlendirmektedirler.30 F. Buttel’e göre, Koşu Bandı Üretimi teorisi çevre
sorunlarını ekonomik ve politik sistemlerin eşitsizliği üzerinden
açıklayabilmektedir, toplumsal açıklamaya dayandığı için eşsizdir ve
aynı zamanda bağımlı değişken olarak da biofiziksel çevreyi merkeze koymuştur.31 Sorunun bir başka boyutu ise ‘ekolojik
eşitsiz değişim’ ile ‘ulusaşırı üretim örgütleri’ üzerine olan kuramları
içermektedir ki bu bölümün kapsamını aşmaktadır.
3. Politika
I: Yanlış Anlaşılmış
Bir Konu mu? Devlet Analizinden İnsan-Çevre İlişkisine
İnsanlar arasında hatta
siyasetin kurucu oyuncuları arasında siyasetin yanlış ve eksik anlaşıldığını
söylemekle haddimi fazla mı aşmış olurum? Politika kelimesinin evrimi aslında
onunla özdeşleştirilen ve aynı anda sosyal ve siyasal hayvan anlamına gelen zoon
politikon kavramının sosyal olanı dışarıda bırakacak şekilde nasıl
şekillendiğini göstermektedir.32 Zaten bu yüzden Aristotel
değil de Machiavelli siyaset biliminin kurucusu olarak kabul görmemiş midir? Siyasetin kendine özgü kuralları var mıdır,
siyasal olan civil-i dışlayan bir şey midir ya da marksizmde olduğu bir
sınıfsal çatışmanın bir sonucu mudur? Bu sorular
siyasetin ve politik olanın tanımlamak için gerekli sorular olsa da bu bölümün
konusu değildir. Ben burada daha çok iki şey ile ilgelenmekteyim; birincisi
siyasetin düşünüldüğü kötü kullanımının aksine, iyi ve gerekli bir şey olduğu.
İkincisi ise bu gereklilikle ilgili olarak politik olanın dar anlamda yaygın
olarak kullanıldığı gibi devlet kurumları ile ilişkilendirilmenin eksik ve
yetersiz olduğu.
Politika ile ilgili
söylemler olumsuz çağrışımın ötesine gidememektedir. Politika yaygın olarak
yolsuzluk, hile, ikiyüzlülük, öz-çıkar, verimsizlik ile eşanlamlı olarak
kullanılmaktadır. Diğer taraftan kavram belirli kamusal kurumlarla
özdeşleştirilmektedir. Bu iki söylemin - mevcut dönemdeki memnuniyetsizliğin
farklı nedenleri olduğunu dikkate almakla birlikte33 - aslında politikanın
tarihçesi ile yakından ilişkisi vardır.
Giovanni Sartori ‘What is Politics?’ isimli makalesinde
politika kavramının ilk anlamını kazandığı eski Yunandan modern döneme değin
evirildiği serüvenini ortaya koyarak politikanın neye benzediğini açıklamaya
çalışmaktadır.34 Eski Yunanda kullanılan politika kavramı dikeyliği
barındırmıyordu. Ve bu dikeyliğe denk gelecek olan kelimeler ise Latincede karşılık
bulmakla birlikde 19. y.y.da -bir zamanlar yataylığı ifade eden- politika
kelimesi altında toplanacaktı. Daha sonra ise demokrasi kavramı ile birlikte
politika kitleselleşecekti, demektedir Sartori. Burada önemli olan şey politikanın Machiavelli ile
birlikte yeni bir boyut kazanmasıydı. Kavramın evriminde dönemsel olarak iki
farklı yaklaşım baskın olmuştur; 16. yüzyıla kadar egemen olan Aristotelesci
söylem ve bundan sonra baskın olan Machiavellici siyaset yönetimi. Başka bir
ifadeyle ‘siyaset söyleminin, birçoğunun bireyin dar görüşlü
arzularına karşı kolektif ihtiyaçlarını karşılamak için cumhuriyeti yönetme
konusundaki otantik politik sanatına dikkat çektiği yerde, hikmet-i hükümet (reason
detat), daha farklı ve daha karanlık bir sanatı vurgulamaktaydı.’35 Süreç içerisinde ekonomik özgürlüğun etkisi ile
sivil alan politik alandan bir kopuşu gerçekleştirecek ve yirminci yüzyılda
kitleler tekrar siyasal alana geri döndüğünde politika da yeniden
kitleselleşecekti ve böylece;
‘devlet
genişlese de, siyasi süreçler artık kurumlarının içinde yer alamaz ya da onun
altına alınamaz(dı).’36
Politika arena (arena
ya da site) ve süreçsel yaklaşım (processual) olarak iki şekilde
tanımlanmaktadır.37 Yukarıdaki tarihçe politika kavramının yaygın
olarak kullanılan ilk tanımına işaret etmekte ve devleti merkeze almaktadır.
Zaten siyaset felsefesi de spesifik olarak devletle ilgilenmektedir.38 İkinci yaklaşım, ‘siyasetin, insan türünün bulunduğu
her yerde var olan (kesinlikle çok farklı biçimler almasına rağmen) çok daha
genel ve evrensel bir süreç olduğunu ve bu nedenle karakteristik ve gerekli
bir özellik olduğunu savunan süreçsel yaklaşımdır; geçmiş ve şimdiki tüm
toplumların bir işlevi değil: her zaman olmuştur ve daima olacaktır ve bu
nedenle vatansız toplumların da siyaseti vardır’.39 Politikayı
süreç olarak gören yaklaşım, Sartori’nin, politikanın genişlediği için
bulanıklaştığı ve sosyolojinin politikayı düzleştirdiği’40 şeklinde eleştirisinden farklı
olarak, analitik karmaşaya da neden olmamaktadır.41
Politikayı süreç olarak ele
alan yaklaşım nerede insan, dolayısıyla güç ve kaynak varsa, orada siyasetin
olduğunu söylemektedir. Bu yüzden siyaset sadece hükümetin belirli kararları
aldığı ve zorlayıcı gücü ile uygulattığı bir şey değildir. Siyaset bir
faaliyettir ve insanların içinde olduğu, örneği ailede ve gönüllülük birlikleri
gibi her yerde politika da vardır.42
Politika doğrudan devlet
eylemleri ile politikacılar yolsuzlukla anlamlandırılırken, devlet dışı alan da
savaşla ilişkilendirilmektedir. Çevre, eğitim ve sağlık politikaları (ya da bu
alandakı karar alımı ve kaynak dağıtımı süreci) politik konular olarak
görülmez. Bu da politikanın dar anlamda kötü bir şey olarak anlaşılmasına ve
politik olanın da yolsuzluk ve savaş gibi belirli konularla ilişkilendirilmesine
neden olmaktadır. Andrew Leftwich politikanın, ‘resmî
kurumların içinde veya ötesinde, küresel düzeyde veya bir aile içinde iki veya
daha fazla kişinin bulunabilecekleri
her yerde, kaynakların kullanımı ve dağıtımı üzerinde çatışma (barışçıl ya değil),
müzakere ve iş birliğinin tüm faaliyetlerinden oluştuğunu iddia etmektedir.’43
Ancak yine de politikanın
iki yaklaşımına yönelik çevreci eleştiriyi dikkate almak gerekmektedir. Çevreyi
merkeze dahil etmek bir tarafa ‘politik teorinin ihmal ettiği bu sorun (iklim
değişikliği) büyük bir boşluk yaratmaktadır’.44 Nail Carter, dar ve geniş anlamında kullanılsa da politika söyleminin
sadece insan ilişkileri ile ilgili olduğu için ve doğaya araçsal yaklaştığı
için eleştirmektedir; ‘siyaset,
insanların sosyal ve doğal çevreleriyle etkileşime girme biçimleriyle
ilgilidir.’45 Bu yorum aynı zamanda insan ve çevrenin karşılıklı
bağımlılık ilişkisi içinde olduğunu söylemektedir.46 Politikaya çevreci yaklaşım, ekosistem ve
biosferde doğanın farklı bölümlerinin birbiri ile etkileşim içinde olduğu ve
bütünün parçaların toplamından daha büyük olduğu bütüncül bir yaklaşım
demektir.47
SONNOTLAR
1. Bu farklılaşım üzerine okuma için bkz. Zygmunt
Bauman, Sosyolojik Düşünmek, Çev. Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, 7. Baskı, 2010, s.9-18.
2. Günlük pratiklerimizin nasıl yeniden üretildiği
ve göze çarpmadan yeni değişimler içine girerek belirli bir pratiği nasıl takip
ettiğimizi (practice based theory veya theory of practise)
tüketim kültürü bağlamında okumak için bkz.
Karen Ehrhardt-Martinez et all., ‘Consumption and Climate Change’,
(der.) R. Dunlap ve R. Brulle, Climate Change and Society: Sociological
Perspective, Oxford University Press, 2015, s.103-6.
3. Robert Gifford, ‘Dragons of Inactions:
Pyschological Barriers that Limits Climate Change Mitigation’, American
Pyschologist, Vol. 66, No 4, 2011, s.291
4. Anthony Giddens, ‘Climate Change and Every
Day’, The Guardian, 23 May, 2009.
5. Faruk Yalvaç, ‘Uluslararası İlişkiler
Teorisinde Temel Tartışmalar ve Eleştirel Gerçeklik’, (der.) Tayyar
Arı, Postmodern Analizler I, MKM
Yayınları, 2012, s.19.
6. Kimberly S. Wolske ve Paul Stern, ‘Contribution of
Psychology to Climate Change: Opportunities Through Consumer Behavior’, Psychology and Climate Change: Human Perceptions, Impacts, and
Responses, Academic Press, 2018, s.
128.
7. Gerard T. Gardner ve Paul Stern, ‘The Short List: The Most
Effective Actions US Households Can Take to Curb Climate Change’, Environment:
Science and Policy for Sustainable Development, Vol. 50, No. 5, 2008, s.
12-25; ABD’de çok fazla bireysel araç kullanımının,
örneğin, AB gibi toplu taşıma araçlarının çok yoğun olduğu yerlerden farklı
olarak, bir takım yapısal nedenleri vardır.
8.Paul Stern,
psikoloji biliminin potensiyel katkısının, psikolojik kavramların doğrudan
uygulanmasından değil, psikolojik bilgi ve yöntemleri bilim ve teknolojinin
diğer alanlarından gelen bilgilerle bütünleştirmesinden kaynaklandığını
vurgulamaktadır. Paul Stern, ‘Contribution of Psychology to Climate Change’, American Pyschologist, Vol 66, No 4, 2011,
s. 304-11; Janet K. Swim et. all., ‘Pyschology’s Contribution to
Understanding and Addressing Global Climate Change’, American Pyschologist, Vol 66, No 4, 2011, s.241-50.
9. Lorraine Whitmarsh ve Stuart Capstick, ‘Perceptions of climate change’,
(der.) Susan Clayton and Christie Mannin,
Psychology and Climate Change: Human Perceptions, Impacts, and
Responses, Academic Press, 2018, s.13
10. İbid s. 24.
11. İbid s. 20.
12. Weber de genel bir değerlendirme yapılamayacağını
vurgulamaktadır. Elke U. Weber, ‘What Shapes Perceptions of Climate Change?
New Research Since 2010’, WIREs Clim Change, Vol 7, 2016, s.129.
13. Whitmarsh ve Capstick, ‘Perceptions of
climate change’, s. 23.
14. Robert Gifford, ‘The dragons of inaction: Psychological barriers
that limit climate change mitigation and adaptation’, American
Psychologist, Vol 66, 2011, s. 290-302.
15. Anthony Giddens ve Philip W. Sutton, Sosyolojide Temel Kavramlar, Çev.
Ali Esgin, Phoenix, 3. Baskı, 2018, s.
102
16. Çevre konuları bir kaç sayfa halinde verilmiş, eksik
anlatılmış ve konuya ilişkin yeterli tartışma yapılmamıştır. Ayrıntılı okuma
için bkz. John Chung En-Lui ve Andew Szasz, ‘Now it’s the
time to add more sociology of climate change to our introduction to Sociology
courses’, Teaching Sociology, Vol 47, No 4, 2009, s.273-83.
17. Kari Marie Norgaard, ‘Sociological Imagination in the time
of climate change’, Global and Planetary Changes, Vol. 163, 2008,
s.172
18. Toplumsal olgular ve bunların gözlemlenmesine ilişkin kurallar için
bkz. Emile Durkheim, Sosyolojik Yöntemin
Kuralları, Çev. Cenk Saraçoğlu, Cem Yayınları, 2004,
s.47-123; Durkheim üzerine küçük bir giriş okuması için bkz. Anthony
Giddens, Sosyoloji, Kırmızı Yayınları, 1. Baskı, 2012, s.46-50;
Dunlap ve Catton, Durkheim’in sosyoloji biliminin
toplumsal olguların (sui generis doğası nedeniyle) objektif gerçekliğini
incelediğini, dolayısıyla, toplumsal olguların ancak diğer toplumsal olgularca
anlalışabileceğini savunduğu için disiplinin ‘anti-indirgemeci tabuya’ düşerek sosyal fenomenlerin biolojik ve
fiziksel çevresel değişkenlerce açıklanılmasını reddettiğini
vurgulamaktadırlar. Riley E. Dunlap ve William R. Catton, ‘Toward an
Ecological Sociology: The Development, Current Status, and Probable Future of
Environmental Sociology, (der.) William D’Antonio et. all., Ecology
Society & the Quality of Life, Transaction Publishers, New
Jersey&London, 1994, s.13; Geleneksel dönem üzerine bir okuma için bkz.
John Hannigan, Environmental Sociology, Routledge, First Edition,
1995, s.1-10
19. Dunal ve Catton , ‘Toward an
Ecological Sociology.., s.12-15;
Riley Dunlap, ‘Paradigims, Theoires, and Environmental Sociology’,
(der.) Riley Dunlap et. all., Sociological Theory and the Environment:
Classic Foundations and Contemproary Insights, Rowman&Littlefield
Publisher, 2002, s.331-7; İlk dönem
sosyologların çevreyi dışlasa da tamamen ihmal ettmediği üzerine olan
tartışmalar için bkz. Eugenne A. Rosa ve Lauren Richter, ‘Durkheim on the
Environment: Ex Libris or Ex Chatedra? Introduction to Inagural Lecture to a
Course in Social Science 1887-8’, Organization&Environment, Vol.
21, Number 2, 2008, s.182-7; Timo Jarvikoski, ‘Relation of Nature and
Society in Marx and Durkheim’, Acta Sociologica, Vol 39, No 1, 1996,
s. 73-86
20. İlk
adlandırma Yeni Çevreci Paradigma’ydı. Sonra ‘Yeni Ekolojik Paradigma’ olarak
değiştirdiler. William Catton ve Riley Dunlap, ‘Environmental
Sociology: A New Paradigm’, The American Sociologist, Vol. 13., 1978,
s.41-9; R. Dunlap ve W. Catton, ‘Environmental Sociology’, Annual
Review of Sociology, Vol. 5, 1979 s.243-73; W. Catton ve R. Dunlap, ‘A
New Ecological Paradigm for Post-Exuberant Sociology’, American
Behavioral Scientist, Vol. 24, No 1, 1980, s.15-47; R. Dunlap ve W. Catton,
‘Environmental Sociology: A Framework for Analysis’, T. O’riordan ve R.
d’Arge, Progress in Resource Management and Environmental Planning, Vol
1, John Wiley, 1979, s.57-85,
21. Hannigan,
Environmental Sociology s.14
22. İklim değişikliğini birim düzeyde inceleyen
psikoloji ve ekonominin bir eleştirisi için bkz. Robert J. Brulle ve Riley
Dunlap, ‘Sociology and Global Climate Change Introduction’, (der.) R.
Dunlap ve R. Brulle, Climate Change and Society: Sociological Perspective,
Oxford University Press, 2015, s.8-12; Sosyolojinin katkıları için bkz. İbid. s.16-18; Norgaard, ‘Sociological
Imagination..’, s.171-6.
23. Norgaard, ‘Sociological Imagination
in the time of climate change’, s.172
24. Giddens, Sosyoloji, s.41-2
25. Nahide Konak, ‘Çevre Sosyolojisi: Kavramlar
ve Teorik Gelişmeler’, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, Sayı 24, 2000, s. 271-83
26. Eugena A. Rosa et.all., ‘The Human Driving
(Anthropogenic) Forces of Climate Change’, Dunlap ve Bulle, Climate
Change and Society, s.38-40, Konak, ‘Çevre Sosyolojisi.., s. 277
27. Rosa, a.g.m., s.40-2; Konak, a.g.m., s.279-82.
28. Rosa, a.g.m., s.41-2.
29. Sosyolojik bağlamda tüketimin nedenleri üzerine
okumak için bkz. Karen Ehrhardt-Martinez et. all. ‘Consumption and Climate
Change’, (der.) Dunlap ve Brulle, Climate Change and
Society..., s.93-126.
30. Bunun üzerine bir okuma için bkz. Charles Perrow
ve Simone Pulver, ‘Organisations and Markets’, (der.) Dunlap ve Brulle, Climate
Change and Society..., s. 61-92.
31. Hannigan, Environmental Sociolgy,
s.22.
32. Aristotel siyaseti değil insanı zoon politikon olarak
tanımlamıştır. Bu yüzden farklılık not edilmesi gerekir. Diğer taraftan
Aristotel için siyasal-sosyal ayrımı yoktu. Sartorinin değimiyle ‘insan polisde
ve polis de onda yaşamaktadır’. Giovanni Sartori, ‘What
is Politics?’, Political Theory, Vol 1, No 1, 1973, s.7.
33. Colin Hay, Why We Hate Politics, Wiley, 2007.
34. Giovanni Sartori, ‘What
is Politics?’, Political Theory, Vol 1, No 1, 1973, 5-26.
35. Colin Hay, Why We Hate
Politics, s.17-8; Reason detat üzerine okuma için
bkz. Mustafa Erdoğan, ‘Hikmet-i hükümet’ http://www.muharrembalci.com/hukukdunyasi/alintilar/831.pdf
36. Giovanni Sartori, ‘What is
Politics?’, s.20
37. Adrian Leftwich, ‘Introduction’, Adrian Leftwich, What is
Politics: The Activity and Its Study, Polity Press, 2004, s.135-47.
38. Adam Swift, ‘Political Philosophy and Politics’, (der.)
Adrian Leftwich, What is Politics: The Activity and Its Study, Polity Press,
2004, s.135-47.
39. Adrian Leftwich, ‘Introduction’, s. 2; Adrian Leftwitch, ‘The
Political Approach to Human Behaviour: People, Resources and Power’, (der.)
Adrian Leftwich, What is Politics: The Activity and Its Study…
40. Sartori, ‘What is Politics?’, s. 21.
41. Colin Hay, Political Analysis A Critical
Introduction, Palgrave, 2002, s.72-75.
42. Adrian Leftwich bu geniş kullanımında ‘güç, kontrol, karar-alımı ve dağıtımını’ gibi
faktörlerin bir şeyin politik olarak tanımlanabilmesi için içermesi gerektiğini
vurgulamaktadır. Adrian Leftwitch, ‘The Political Approach to Human
Behaviour: People, Resources and Power’, (der.) Adrian Leftwich, What is
Politics: The Activity and Its Study…
43. Adrian Leftwich,
‘Introduction’, s. 16; Adrian Leftwitch, ‘The Political Approach to
Human Behaviour: People, Resources and Power’, (der.) Adrian Leftwich, What
is Politics: The Activity and Its Study…
44. Joel Wainwright
Geoff Mann, Climate Leviathan: A Political Theory of Our Planetary
Future, Verso, London, 2018.
45. Neil Carter, ‘Politics as If Nature
Mattered’, (der.) Adrian Leftwich, What is Politics: The
Activity and Its Study… s. 182-96.
46. Ibid, s.189.
47. Ibid, s.190.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder