7 Şubat 2024 Çarşamba

Antakya/Hatay

İnsan büyürken çeşitli travmaların içinden ya da kıyısından-köşesinden geçmektedir. Muhtemelen travmalardan en büyüğü, 'devlet baba' tahayyülünün hiç de ne okul kitaplarında ne de televizyon dizilerinde gösterildiği gibi, toplumu temsil eden grupların ortada hiçbir zaman var olmayan binlerce yıllık geleneğin toplum adına onu koruyup, ortada gözükmeyen şer güçlerle mücadele ettiği bir derin bir yapı olarak görülen bir şey olmadığını anlamak olmalı…Aslına şer olan devlettir ve hükümet içindeki siyasal alana sıkışmış çeşitli çıkarlardır.

Bu topraklarda devlet onlarca kez ölmüştür. Bir yıl önce bugün de tüm kötülüğü ve inşa etmeye çalıştığı tüm anlamı ile birlikte ölmüştür. Hem de 50 binden fazla insanın bir-iki dakikanın içinde diri diri ölmesine neden olarak ölmüştür…

 …hiçbir yere gelmedi ki yardım..daha

Depreme uyanmak bir tarafa gün içinde dehşetin büyüklüğünü kavramak bile çok zordu! Twitter’dakı mesajları tekrar tekrar okuyunca kötü bir şeyler yaşandığı yavaş yavaş kavramaya başlıyordum. En kötüsü de Elazığ, İzmir gibi depremleri görünce, insan uzaktan bakarak sanki Türkiye’de hayatın olası bir parçası diye düşünmeden edemiyordu. Ne de olsa depreme maruz kalan sen değilsin!

Mesajı tekrar okuduğumda, Hatay'da yaşayan Aziz’e yazarken, aslında durumun ciddiyetini yeterince kavrayamadığımı fark ediyorum. Sonra az önce mail üzerinden 50 dakika içinde Aştı’dan kalkan Kamil Koç’a bilet bulup deprem bölgesine kendi çabasıya gitmeye çalışanlar gibi otobüse yetişmeye çalıştığımı görüyorum. Ne yapabilirdim ki..Belki bir yardımım dokunurdu. Ama Aziz’den gelen mesajı sürekli hatırladığım için kesinlike Ankara’da boş-boş oturmaktan daha iyi hissedeceğimi düşünüyordum.


Sabaha doğru İskenderun’a varırken hayatımda ilk defa bir film sahnesine benzeyen bir durumla karşılaşıyorum. Her gün sokakta, okulda gördüğünüz bir şey değil bu. Daha şehire girmeden bilinmeyen bir nedenle limanın yandığını, simsiyah dumanın tüm şehri esir aldığı görüyorsunuz. Müdahale eden kimselerin olmadığını hatırlıyorum. Tüm limanda konteynerler yanarak büyük bir alev oluşturmuştu bile..Duman denize doğru değil tam da dehşetin yaşandığı şehre doğru yükseliyordu. Resimde belli olmasa da, sol tarafa doğru bakanlar, tüm şehrin duman altında kaldığını görebilirdi…Deprem ve yangını bir arada görünce akla ilk gelen şey tüm devlet mekanizmasının çökmüş olduğunu düşünmekti..


İskenderun Limani (7 Şubat - sabah 9-10 gibi olması lazım)
İskenderin Limanı (Sabah 9-10.00/7 Şubat)


İskenderun duman altında 

İskenderun otogarından araç kalkıp Antakya’ya doğru yol alırken yukarıya doğru uzanan dar yollarda çok uzun bir trafik oluşmuştu. Tam hatırlayamasam da 55 km mesafenin 2-3 saat sürdüğünü tahmin ediyorum. Otobüs trafikte yavaş-yavaş ilerlemeye çalışırken karşıdan da sayısız Ambulansın şehirden çıktığını görüyordum..Antakya’da hastane yokmuydu? Iskenderun hastanesinin yıkıldığını biliyordum. Öyleyse bu kadar Ambulans nereye doğru gidiyordu? Muhtemelen Antakya hastanesi de yıkılmış olmalıydı…Zar zor Twitter’da en çok hasar alan yerlerden birisinin Samandağ olduğunu okuyorum. Acaba oraya ambulans gitti mi?

Nerelerden geçtiğimizi bilmiyorum ancak hayatımda bu kadar güzel yaylalar, yeşil alanlar gördüğümü hatırlamıyorum. Keşke deprem yüzünden değil de bir başka nedenle buraya geliyor olsaydım diye düşünmeden edemedim! 

 Antakya’ya varırken İstanbul ve Konya tırı ile birlikte ilerlediğimizi hatırlıyorum. Bu da öğlen saat 12 gibi olsa gerek. Gıda yardımını Konya belediyesinin sağladığını gördüğümden (her ne kadar tam emin değilsem de) yardımın sabahtan önce ulaşmadığını söyleyebilirim. 

Otobüs Antakya otogarına vardığı zaman otogarın deprem dolayısıyla hasar aldığını, içinde kimsenin olmadığını, bir çoğu gelen-giden kimsenin de otogarın dışında otobüslerle birlikte hareket halinde olduğunu görüyorum. Birilerine yıkılan binaların ne tarafta olduğunu soruyorum. Hatırlayamasam da galiba İnönü bulvarına doğru beni yönlendirdiğini ve bulvarı takip ederek en az 1 saatlik yürüme ile merkeze ilerlediğimi hatırlıyorum. 

 Etrafta ayakta kalan binalar olmasına rağmen merkeze yaklaştıkça artık yıkılan binalarla karşılaşıyorsunuz. En korkunç görüntü ise birkaç km boyunca yolun sağ ve sol tarafında neredeyse tüm binaların yıkılmış olduğunu görmekti.. 

Romanya'dan bir ekip
 Yol üzerinde yavaş-yavaş insan sayısı artmaya başlıyor. İlk karşılaştığım kurtarma ekibi Romanya'dan gelen ekipti ve ekip tamamen dağılmış bir binanın içine yola açararak girmeye çalışıyorlardı. Binanın üstüne çıkmış insanlar bir yol bulup dağıntılar içinden yol açmaya çalışıyorlardı. Burada bir şeylere yardım etmeye niyetlensem de mümkün gözükmüyordu. Zaten küçük bir grup insan yorgunluktan bu binanın karşısında oturmuş olanları izlemekteydi. Ortada hiçbir alet olmadığı için de yapılacak bir şey yoktu!

İlk kalp kırıcı görüntü ise az ilerde bir kişinin elinde çekiç benzeri bir aletle daha tam olarak yıkılmamış binanın molozları üzerinde taşları kırmaya çalıştığını görmemdi.


İnsanlar tamamen çökmüş binanın içine girmeye çalışıyor.



Anda Derneği Arama Kurtarma Ekibi







İleride bir Migros marketinin içinde insanların içecek-yiyecek bakındığını ve yıkılmamış 7-8 binalık bir sitenin bahçesinde oturduğunu görüyorum. 

Yol üzerinde bir asker her an yıkılmakta olabilecek olan bir binanın önünde durarak insanları uyarıyordu.

Yine yol üzerinde Mersin’den şehre daha yeni gelmiş çevik kuvvet ekibinin otobüsten indiğini görüyorum. Gün içinde başka bir yerde bu ekibi gördüm mü hatırlamıyorum.

Merkeze doğru yaklaşırken yıkılan onlarca binanın yanında yöresinde kimse yoktu. Dümdüz yolda binalar kendi kaderlerine terk edilmişti! Zaten hangi binaya koşturulabilirdi ki! Hangi binanın daha az hasar aldığını içine girmenin mümkün olduğunu tahmin etmek zordu. Birkaç binanın önünde bir şeyler yapmaya çalışan birçok kimsenin kendi ailesine ulaşmaya çalıştığını görebiliyordunuz. Birçoğu binanın önünde ise kimse yoktu. Muhtemelen depremle birlikte herkes o binanın içinde kalmış veya ölmüştü. Seslerini duyurabilecekleri ise kimse yoktu!


Denizli Büyükşehir İtfaye

Merkezde ise ilk gördüğüm şeylerden birisi artık Kızılay çadırlarının çoktan kurulmuş veya kurulmakta olduğuydu. 15 Temmuz Parkında ise Ankara belediyesinin çadırları kurulmuş ve bir çok STK veya Dernek de insanlara yemek dağıtmaktaydı. Konya belediyesinin yemek tırı parkın önünde durmuş ve birazdan insanlara konserve veya yemek dağıtacaktı. Birkaç saat içinde başka tırlar da gelmeye devam etti. Tırlardan birisi yeni giysi-kıyafet ayakkabı çocuk bezi gibi şeyler getirmişti. Birçoğu insan-çocuk parkta oturmuş veya çadırın içindeydiler.

Oradaki Kızılay’dan hemşire olan birisine ne yapabileceğimi sorduğumda ise aldığım yanıt; ''biz de yeni geldik daha ne yapacağımız söylenmedi'' şeklindeydı. Oradaki doktorların İzmir’den geldiğini hatırlıyorum. 

Yapı Kredi Arama Kurtarma Ekibi
Parkın etrafındaki tüm binalar ise yıkılmıştı. Şehir neredeyse dümdüz olmuştu. 4-5 km boyunca en fazla 10-15 traktör ve sadece 1 tane vinç vardı. Muhtemelen en fazla 3 tane arama kurtarma ekibi vardı. Ben oraya gidene kadar ne yapmışlardı bilmiyorum ancak ben oradayken bir şey yapamadıkları ortadaydı.

Burada Yapı Kredi Kurtarma Ekibi bu binaya müdahele etmeye çalışıyor. İçeride 5 çocuklu bir aileden herkes ölmüş ancak sadece anne kurtulmuştu. İçeriden sesi geliyordu. Ancak kurtarılamıyordu. Resimde görülmese de orada bir adam çıplak eli ile yol açmaya çalışıyordu. Arama Kurtarma ise bir şeyler yapmaya çalışsa da vinç olmadan oraya girmenin mümkün olmayacağını söylüyordu.

Çoğu insan yalın el ile binalara girmeye çalışıyordu. Molozları kaldırıyordu. Ciddi bir uğraş vardı. Ancak aynı zamanda da hiçbir ekipman yoktu. Traktörün olduğu yerde dağıntılar kaldırılırken bazıları da içeri doğru giriyordu. Merkezde hemen parkın karşısındaki alan dümdüz olmuştu. İçinden ancak ceset çıkıyordu.

Son olarak; uzun-uzun yazmak istemiyorum ancak şu konuya da mutlaka değinmem gerekiyor. En ciddi şekilde çaba gösterip sonuç elde eden grup ASKERLERDİ. Bir bina içine girmeyi başarmış birçoğu kişiyi kurtarmışlardı. Kurtarılan kişiler yerde yaralı bir şekilde yatırılmıştı. Gözümün önüne iki tane askerin yaşlı bir teyzeyi kurtardıkları an geliyor. Hem de 30 saat sonra! 

Havada sürekli şehre gelmekte olan helikopterleri görmek mümkündü. Askerler bir binaya girdikten sonra soluk vermeden diğer binaya geçiyorlardı. Merkezde bir askere nereden geldiklerini sordum. Reyhanlıdan bir tabur askerin buraya yönlendirildiğini söyledi. Askerle konuşurken bu sefer küçük ama uzun bir deprem daha oldu. Şehir hala sallanıyordu. 


Şehir Merkezinde arama kurtarma yapan askerler ''Bura hemen bitsin yan binaya geçeceğiz'' diyorlardı.


Şehir merkezi. Birazdan buraya yeni çadırlar kurulacak.





15 Temmuz Milli İrade Parkı. Tüm tırlar buraya geliyordu. Yemek-giysi dağıtımı buradaydı.







Traktör yol açabilse yanda bekleyen 2-3 kişi içeri girecek.

Toza dönmüş binalar


En kötü hasarı alanlar eski binalardı. Ancak yine de bu şekilde ayakta kalan eski-yeni binalar vardı.




Buradan onlarca ceset çıktı.


Bu şehir nasıl da güzel bir şehirmiş!


Tüm anıları, hayatları, büyüdüğü bu şehir yok olurken geride kalanlar bu acıyla nasıl yaşacaklar?