17 Nisan 2021 Cumartesi

Hayata Dair: John Doe'nun Konuşması

Amerikan sinemasının Altın Çağına yönelik bir hayranlığım var. Dönemin filmleri sadece mükemmel olmakla kalmaz, bazı filmler de aynı zamanda toplumsal sorunlar ve ilişkileri güzel bir şekilde sahneye koyar. Yine bu dönemde birkaç film vardır ki Amerikan bireyciliğini Amerikan Rüyası bağlamında göstermektedir. Bu anlamda şüphesiz ki ilk akla gelen kişi de Frank Capra olacaktır. Onun Mr. Deeds Goes to Town (1936), Mr. Smith Goes to Washington (1939), Meet John Doe (1941) üçlemesi ise Amerikan istisnacılığının en güzel örnekleridir. Garry Coper ve Barbara Stanwyck’in oynadığı bu üçüncü film yine sıradan bir adam hakkında melodramatik bir hikâyeyi konu edinmektedir. 

Bir gün hayali bir karakter olan John Doe ismiyle gazetede bir mektup yayımlanır ve intihar etmekte olan sıradan bu adamın hayatını da binlerce insan kurtarmak ister. Daha sonra ise John Doe radyoya çıkarak yaptığı duygusal ve mesaj yüklü konuşmasıyla insanlara kardeşlik-dostluk-komşuluk ruhundan bahsederek daha iyi bir dünyada yaşamanın imkanlarını ortaya koyar.

Filmin sonu ise diğer Capra filmlerinden daha gerçekçi bir şekilde bitmektedir. Bu gerçekçi son daha trajedik olarak yazılan üç farklı senaryodan en muhtemel olanı ile bitmesi öngörülmekteyken, önizleme sürecinde izleyicileri bu kötü sonu istemedikleri için, filmin sonunda büyük hayal kırıklığı yaşamasına rağmen John Doe, gazeteye sunduğu mektupdaki gibi bir sondan vazgeçer. 

.......................................................................

Aşağıdaki mektup bu sabah masama ulaştı. Bu gülünç şekilde Medeni Dünya adını verdiğimiz olguya dair bir yorumdu.

‘Sevgili Bayan Mitchel, dört sene önce çalıştığım işten kovuldum. O günden beridir de başka bir iş bulamadım. Başlarda, yöneticileri suçlamıştım çünkü bu işsizlik başarısız politikalar yüzündendi. Fakat, aslında bakınca, tüm dünya kötüye gidiyormuş gibi görünüyor. Protesto olarak kendi canıma kıymayı seçerek belediye binasının çatısından kendimi atacağım.’ 

İmza: Hayatından bezmiş Amerikan Vatandaşı John Doe. 

Editör notu: Eğer bize sorarsanız yanlış kişiler camdan atlıyor.    

 

John Doe’nun Konuşması

''Bayanlar, baylar...Hepiniz beni meçhul John Doe olarak biliyorsunuz. Bu ismi seçmiş olmamın nedeni, sıradan birini tanımlamasıydı. tabii bu arada beni de.  En azından Noel arefesinde gece yarısı kendimi belediye binasının çatısından atlayacağımı söyleyene kadar öyleydi.

Şimdi ise sanırım artık sıradan bir adam değilim. Artık kodamanların da dahil olduğu herkesin ilgisini çekebildim. Örneğin, vali ve belediye başkanları yazmış olduğum makaleleri beğenmiyorlar. 

...Yani, vali ve bu adamlar gibi insanlar endişelenmeyi bırakabilirler. Onlar hakkında konuşmayacağım, bizim hakkımızda konuşacağım; sıradan insanlar John Doe'lar hakkında.

Şayet birisi size sıradan John Doe neye benziyor diye sorarsa anlatamazsınız, çünkü milyonlarca farklı bir şeydir. O bay Büyük ve bay Küçüktür. Saf ve bilgedir. Tabiatı gereği dürüstür ama hırsızlığa yatkınlığı da vardır. Bir telefon kulubesine girdiğinde birileri orada 5 cent unutmuş mu diye parmağını iade gözüne sokmadığı nadirdir. 

Kendisi için reklamlar yazılan adam bu. Herkesin birşeyler sattığı kişi. O, John Doe, dünyanın en büyük çaylağı ve dünyanın en büyük gücü. 

Evet efendim, biz büyük bir aileyiz, biz, John Doe'lar. Dünyayı devralacak olan garipleriz. Bizi heryerde bulabilirsiniz. Mahsulu biz kaldırırız. Madenleri biz kazarız. Fabrikalarda çalışırız, hesaplar tutarız. Uçakları uçurur ve otobüsleri süreriz. Bir polis ''Geri Çekilin!'' diye bağırdığında, bize sesleniyordur, John Doe'lara.

En başından beri bizler varız. Piramitleri biz inşa ettik. İsanın çarmıha gerildiğini gördük. Roma imparatorları için kürek çektik. Kolomb için yelken açtık. Napolyon ile Moskovadan çekildik ve Forge Vadisinde  Washington ile birlikte donduk. 

Evet efendim bizler daha tarih akmaya başlamadan önce her türlü saldırıyı savuşturuyorduk. Özgürlük mücadelemizde çok kere yere serildik, fakat her seferinde ayağa kalktık, çünkü biz halkız ve güçlüyüz. 

Özgür halkın yumuşamaya başladığı artık mücadele edemeyeceğiyle ilgili çok şeyler söylediler. Sadece martaval okuyorlardı. Özgür halk ister savaşta isterse kızmabirader oynarken fark etmez. Yeterki birlikte hareket etsin. 

Pek çoğunuzun ne dediğini biliyorum; ne yapabilirim ki. Ben küçücük bir bireyim. Esamem bile okunmaz. Tamamen yanlış düşünüyorsunuz. Küçük bireyler her zaman hesaba katılır, çünki uzun vadede bir ülkenin karakteri küçük bireylerin karakterinin toplamıdır.  Ama hepimizin orada olması ve atışımızı yapmamız gerekir.  Takım oyunu oynayamazsak maçı kazanamayız. Ve bu noktada iş tüm John Doe'lara düşüyor. Takım arkadaşlarıyla bir araya gelmek onun elindedir ve takım arkadaşınız, dostlarım, bitişinizdeki adamdır. Komşunuz çok önemli bir adamdır. Birbirinize ihtiyacınız vardır. Bu yüzden onu arayın. Hastaysa, doktor çağırın. Açsa, onu doyurun. İşsiz kaldıysa, ona iş bulun. 

Çoğunuz için komşuları birer yabancı; havlayan bir köpeği ve etrafında yüksek çitleri olan birer yabancı. Sizinle aynı takımda olan birine yabancı olamazsınız. Bu halde, sizi birbirinizden ayıran çitleri yerle bir ediniz. O çitleri yerle bir edin ki, pek çok nefret ve önyargıyı da yerle bir etmiş olursunuz.  Tüm çitleri yerle bir edin ki gerçek takım ruhuna kovuşun. 

Pek çoğunuzun kendi kendinize bu adam mucize istiyor, aniden insanların değişmesini bekliyor dediğinizi biliyorum. Aslında yanılıyorsunuz mucize değil bu. Mucize değil çünkü bunun senede birkez olduğunu hepimiz biliyoruz. Noel zamanı. 

Noel ruhununda harikulade birşey var. Bakın insanlara neler yapıyor, her çeşit insana. O halde neden bu ruh, bu aynı sıcak ruh tüm yıl boyunca sürmesin. Tanrım, eğer bu olsaydı, eğer tüm o John Doe'lar bu ruhu yılın 365 günü taşısaydı keşke. Öyle bir güce sahip olurduk, iyiliğin öyle bir dip dalgasını yaratırdık ki, insan yapısı hiçbir güç ona karşı koyamazdı. 

Evet, efendim, dostlarim, ancak John Doe'lar komşularını sevmeye başladığında dünya gariplere kalır. En iyisi hemen başlayın. Karanlık yüzünden oyun iptal edilene kadar beklemeyin. 

Uyan John Doe, dünyanın umudu sensin.''


Not: Konuşmanın çevirisi buradan alınmıştır.  Karşınızda Meçhul Adam - Meet John Doe (1941) - Frank Capra, Gary Cooper, Barbara Stanwyck 

 

27 Şubat 2021 Cumartesi

Gönüllülük Öldü, Yaşasın Yeni Gönüllülük

YTB’de katıldığım gönüllülükle ilgili seminerlerde bir ödev için araştırma yapmadan bizden beklenilen iki soruya (Gönüllülük nedir ve Gönüllü kimdir?) yanıt vermek üzere 10-15 dakika düşünerek hazırladığım bu yazıyı küçük bir ekleme yaparak blog yazısı olarak paylaşmaya karar vermiştim. Ancak ekleme yaparken de bilgi stokumda yer alan algılarım üzerinden bir değerlendirme yapmanın okuyucu etkilememesi adına ve hataya düşmemek için küçük bir araştırma yapmadan edemedim. İyi ki de etmemişim.

Bu blog yazısında iki şeye dikkat çekmekteyim; birincisi, kavramın hem etimolojik hem de mevcut yeni tanımının bizim geleneksel anlamda algıladığımız gönüllülük anlayışını ötesinde olduğu, ikincisi ise, Azerbaycan örneğinde (toplumsal) gönüllülüğün yanlış anlaşıldığı.

I. Kavramın kendisinin içerdiği şeylerin aslında bizim normatif beklentilerimizden daha geniş olduğu bir gerçektir. Ancak yine de bir çoğumuza göre rahatsız edici bir gerçektir. Paley’in (2020) dediği gibi ‘bir kelimenin nereden geldiğini ve zamanla değiştiğini anladığınızda, bugün kelimenin gerçek anlamını perspektife yerleştirebilirsiniz.’ Kavramın kökeni ve geleneksel tanımı her ne kadar açıklayıcı ve tatmin edici olsa da değişen sosyal yaşama göre genişlemiş olmalı ki, pratiğe ayak uydurmak için BM Gönüllülük Programı tarafından yeni bir ekleme yapılmıştır. Zaten yayımlanan ilgili araştırmanın ismi de Volunteering Practices in the Twenty-First Century-dir (2020). Bu çalışma milenyumun başında yayımlanmış Volunteering and Social Development (1999) isimli belgeden daha geniş bir tanımı içermektedir.

Gönüllü/lükle ilgili algıladığımız 3 tane olgu var; iradi olması, beklentisiz olması ve faydalı olması. Ancak kavramın kökeni latince ‘kendi tercihi-seçimi’ anlamına gelen irade (will) - voluntarius kelimesinden türemektedir. 16. y.y.-da İngilizce will kelimesi kullanılmaya başlayınca voluntarius da dışarıda kalmıştır. 19. y.y. ortalarına kadar ise askeri çağrışım içermiştir. Cambridge sözlüğü ise gönüllülüğü, "Yapmanız gerekmeyen bir şeyi, genellikle yapmanız istenmeden ve / veya ödeme beklemeden yapmaya yönelik teklif" olarak tanımlar. Bugün bizim bazı gönüllülüklere/gönüllülere bakıp rahatsızlık duymamız aslında aslında bizim ilk kullanıldığı anlamında değil de kavrama normatif bir anlam yükleyerek yukarıdaki üç kelimeyi içeren bir şekilde kullanmamızla ilişkilidir. Bu yüzden doğrudan maddi olmasa bile prestij veya kariyer için gönüllülük tanımlaması canımızı sıkmaktadır.

Volunteering and Social Development (1999) belgesi, kavram farklı kültürel ve siyasal şartlara içkin olarak değişiklik gösterdiği için doğrudan bir tanım sunmasa da gönüllülüğün öğelerini ortaya koymuştur. Bunlar sırasıyla beklenti (reward), özgür irade (free-will), fayda (benefit), organizasyonel çerçeve (organisational setting) ve bağlılıktır (commitment). Bu 5 öğe üzerinden ise gönüllülüğün 4 farklı tipolojisi gösterilmiştir. Bunlar da karşılıklı/öz yardım (mutual aid/self-help), hayırseverlik veya başkalarına hizmet (philanthropy and service to others), yurttaş katılımı (civic participation), savunuculuk veya kampanya yürütmedir (advocacy and campaigning).

Ben burada bu beş öğenin her birinin nasıl bir değişim geçirdiği ile ilgilenmiyorum. İsteyenler ikinci belgeye bakabilir. Bu blog yazısı için önemli olan fayda (benefit) kavramının ne anlama geldiği ve buna ilişkin nasıl bir değişimden geçerek genişlediğidir. Yeni dönemde gönüllülük yeniden tanımlanmış ve bu tipolojiye ‘konserler, sanat ve spor etkinlikleri ve turizm gibi etkinliklerde kişisel çıkar/ilgi (personal interest) tarafından motive edilen gönüllülüğü kapsayan’ boş zaman gönüllülüğü (volunteer as leisure) eklenmiştir.

Üçüncü öğe olan faydayla ilgili belgede kavramı tamamen gönüllü bir boş zaman etkinliğinden (a purely voluntary leisure activity) ayırmak için faydanın tarafları gösterilmeye çalışılmıştır. Buradaki temel endişe faydanın tarafının sadece üçüncü şahıslar mı olması gerektiği yoksa aile vs. gibi yakın çevreye yönelik işlerin gönüllülük sayılıp sayılmayacağı üzerine olmuştur. Gerek 1999 tarihli belgede adı geçen birinci öğede olsun gerekse de BM Genel Kurulundan 2001 tarihli raporunda olsun bir karşılılıklı (reciprocity) olması veya gönüllülüğün salt diğerkamcılıktan (altruism) öte olması gerektiği vurgulansa da buradaki söylem, maddi anlamda beklenti (reward) kavramına denk gelmekte ve gönüllünün faaliyet sırasındaki maddi ihtiyaçlarının giderilmesini ima etmektedir. Yani kısaca, gönüllülükde karşılıklık ilkesinden kasıt gönüllünün tamamen ücretsiz çalıştırılmamasına ilişkindir, gönüllünün özel faydasına vurgu yapılmamıştır.

Bu anlamda eski tanımda en temel husus gönüllülüğün toplumsal faydayla ilişkili olmasıdır. Nitekim Genel Kurulun 2002 tarihli önergesinde gönüllülüğün ‘genel kamu yararı için’ olduğunun altı çizilmiştir.

BM Gönüllülük Programı için yukarıda bahsettiğim ve Chris Milliora tarafından 2020 yılında yazılan çalışmada, gönüllülük pratiklerinin değişimine ayak uydurmak için önceki kategorizasyona ek bir kavram (volunteering as leisure) eklenmiştir:

Konserler, sanat ve spor etkinlikleri ve turizm gibi etkinliklerde kişisel çıkar/ilgi (personal interest) ile motive edilen gönüllülük. Bu tür gönüllülük, örneğin iş piyasasına giren gençler için değerli olabilecek beşeri, sosyal ve kültürel sermaye elde etmek için öncelikle bireyler tarafından yürütülen gönüllü faaliyetlerin zenginliğini içerir. Gönüllülüğü boş zaman olarak düşünmenin, hobi ile uğraşanlar tarafından yapılan anlamsız bir faaliyet anlamına gelmediğini ve "voluntourism" (etkin ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleriyle uyumlu olmayan boş zaman seyahati ve hayır işlerinin bir kombinasyonu) ile eşanlamlı olmadığını vurgulamak önemlidir. 

Chris Milliora, ‘21st Century Volunteering Practices’,  UNV, 06 July 2020









Bu değişiklikle birlikte tek bir çatı kavram altında topladığımız ve toplumsal faydayla özdeşleştirerek normatif bir atıfta bulunduğumuz gönüllülük kavramının geleneksel anlamını yitirdiğini söyleyebiliriz. Aslında Azerbaycan’daki gönüllü pratiklere ilişkin tatminsizlik/eleştiriler de bu yeni dönemdeki gönüllülüklerin kanundaki tanımı ile örtüşmemesinden kaynaklanmaktadır. 2009 yılında yayımlanan Gönüllülük Hakkında Kanun da BM Genel Kuruluna benzer şekilde gönüllülüğü ‘toplumsal fayda ve parasal beklentisizlik’ şeklinde tanımlamaktadır. Ancak pratikte gördüğümüz ise toplumsal faydadan çok özel faydanın ağır basmasıyla gönüllülerin gönüllü faaliyete katıldıkları ya da devlet güdümüne bu minvalde faaliyetlerin yapıldığıdır. Bu anlamda kanunun yeniden düzenlenmesine ihtiyaç vardır. 

Peki böyle bir düzenleme yapılmadığı zaman gönüllülük ve gönüllülerle ilgili bizi rahatsız eden şey o zaman nedir? Bu soruya ikinci kısımda yanıt vermeye çalıştım. Duyulan rahatsızlık kavramın geleneksel anlamıyla doğrudan toplumsal fayda oluşturduğu için normatif bir öneme haiz olmasından kaynaklanmaktadır. 

 

II. Toplumsal Gönüllülük ve Özel Fayda Kavramının Eleştirisi

Toplumsal Gönüllülük kar/prestij/kariyer amacı gütmeden, diğer işlerden geriye kalan zaman içinde veya diğer özel işlere ayrılan vakitten kısarak yapılan (özel değil) bir sosyal faydadır. Bu anlamda gönüllülük, kişiye genel olarak ancak 'dolaylı' fayda sağlıyorsa yapılan iş gönüllülük kavramının sınırları içinde kalabilir. Bu yüzden her ne kadar eylem-sonuç arasında nihai olarak gönüllülük kavranabilirse de ('evet, bu gönüllülüktür'), kişinin niyeti kavramın doğasını bozabilir. Bu yüzden şu lafı çok duyarız; 'ya o, kariyer için orada. Yoksa ne işi olur onun gönüllülükle.' Ancak gönüllülük bazen özel fayda doğursa bile, yine de gönüllülük sayılacaktır. Örneğin, göç araştırmaları üzerine çalışma yapan birisinin mülteci kampında gönüllü faaliyeti görüldüğü üzere kişi için ilişkili, dolaylı özel fayda olabileceği gibi doğrudan fayda da yaratabilir.

Diğer taraftan gönüllülüğün özel fayda sağlamasında ne sakınca olabilir, şeklinde bir soru ise, aslında gönüllü eyleme ve bunu yapan kişiye ilişkin 'ahlaki' bir önem atfettiğimiz anlamına gelmektedir. Eğer öyle olmasaydı birisi ile ilgili şu söylemde bulunmak pek anlamlı olmazdı; ‘Evet ya, o, iyi bir insan, gönüllülük yapıyor.’ Örneğin, Azerbaycan'da sözde gönüllülük yapan büyük bir kesime karşı insanların alaycı tavrı, aslında kavramın doğasının bozulmasına yönelik tepki şeklinde okunabilir. Kamu kurumlarındaki gönüllü faaliyetler çoğu zaman 'staj' kavramına denk gelmekte ve sosyal fayda tam olarak gözükmemektedir. Diğer taraftan uluslararası etkinliklerdeki gönüllü faaliyetler ise sosyal fayda olması bir tarafa, prestij veya kariyer gibi özel amaçlardan öteye gitmemektedir. 

Bu kısımda gönüllülük kavramını ve gönüllülüğü tanımlarken aslında örtülü olarak özel faydanın sadece materyal yönüne vurgu yapılmıştır. Peki gönüllünün ‘maddi’ kazancının olmaması aynı zamanda onun bu işten ‘manevi’ kazancı da olmamalı anlamına mı gelmelidir? Örneğin, toplum içinde yabancılaşmış bir bireyin gönüllülük yapmaktaki birincil niyetinin aslında gönüllülük olmadığı iddia edebilir. Burada beliriveren örtük varsayım gönüllü faaliyetin nihai sosyal faydasının tek yönlü olmasıdır ki bu da aslında yine bireyin mutlak şekilde toplumdan özerk ve atomist bir yapıda olduğu önermesine dayanmaktadır. Ne birey topluma dışsaldır ne de sosyal fayda yine toplumun üyesi olan gönüllünün yararlanmaması gereken bir şeydir. Bu anlamda bana göre, gönüllülük üzerine ne kadar işlevsel bölünme olursa olsun, gönüllülük yapan yabancılaşmış bireyin manevi kazancı sosyal faydanın dışında görülmemelidir. Bu anlamda dar bir tanımlama ne kadar doğru olursa olsun, bireyi toplumsalın dışında ele aldığı için eksik ve hatalı olacaktır. 

O kadar kompleks bir toplumda/dünyada yaşıyoruz ki gönüllülükle ilgili işlevsel bölünme de kaçınılmazdır. Sosyal faydanın tek yönlü olması durumunda o zaman şu soru ortaya çıkacaktır. Birisi neden çevre gönüllüsü olur ancak hayvan gönüllüsü olmaz?

O zaman (toplumsal) gönüllülük ve gönüllü kavramlarını bu şekilde yeniden tanımlayabiliriz;

Gönüllülük, kar/prestij/kariyer gibi maddi bir amaç gütmeden, diğer işlerden geriye kalan zaman içinde veya diğer özel işlere ayrılan vakitten kısarak yapılan bir sosyal faydadır. 

Gönüllü ise, bu sosyal faydanın failidir.

                                                                Kaynakça

Voluntary / volunteer, wordorigins.org

Benjamin Paley, The Origins of the Word, “Volunteer”, ASPA: Pa Times, February 22, 2020

Volunteering and Social Development: A Background Paper for Discussion at an Expert Group Meeting New York, November 29-30, 1999           

Support for volunteering: Report of the Secretary-General, UN General Assembly, 14 August 2001

Recommendations on support for volunteering, Resolution adopted by the General Assembly 56/38., 10 January 2002

“Könüllü fəaliyyət haqqında” Azərbaycan Respublikasının Qanunu, 2009.

Chris Milliora, ‘21st Century Volunteering Practices’, Research on volunteerism. UNV, 06 July 2020