13 Şubat 2025 Perşembe

Emma Hutchison Anısına

                                                             'Relentless. That’s what I would choose if I had to describe living with kidney failure and on dialysis in one word.' 

Lisans okurken küçük bir ameliyat geçiren hocamın, akademisyen olmak isteyenlerin sırt, bel ve kas ağrılarına alışması gerektiğini söylediği anları ara sıra hatırlarım. Gerçekten de 2020 yılı sonuna doğru, yoğun geçen altı ayın ardından, kas ağrıları ve kalp çarpıntılarıyla dolu bir dönemde bu ağrılardan yakınırken hocanın sözlerini yine hatırlamıştım. Aslında bunlar, neredeyse hiç önemli olmayan, kolay süreçlerdi. Benim için en moral bozucu şey ise genellikle yılda bir-iki defa gelen grip ve baş ağrılarıydı. Bilgisayara ve kitaplara bakamaz, iki-üç gün boş boş geçirir ve kaybettiğim zamana üzülüp dururdum.

Açıkçası, birçok hocanın pek çok soruna ve hastalığa rağmen  derin bir tutku ve gayretle, sonsuz bir okuma ve yazma sürecine olan bağlılığını görmek sıra dışı bir durum değil. Hatta bu, tüm zorluklara rağmen onların normal rutini bile denilebilir. Ancak bazı akademisyenlerin, üretkenlikleriyle son derece çelişen ağrı ve sızı dolu hastalıklarla bir arada yaşadıklarını okumak gerçekten hayret vericidir.

Emma Hutchison da böbrek yetmezliği nedeniyle on yılı diyalize bağlı olarak geçen 25 yılı aşkın bir sürede, her şeye rağmen entelektüel tatmin için hayatını sürdüren ve maalesef üç ay önce aramızdan ayrılan önemli teorisyenlerden biriydi. Kendisi gibi yine akademisyen olan eşi Roland Bleiker’in vefatı sonrası yakın zamanda yazdıklarını okuyunca, ne kadar sancılı bir on yıl geçirdiğini görmek az da olsa mümkün. Bu blog yazısını çektiği acıları başkalarının da görmesini istemesine rağmen yine de normal hayat yaşamak adına bunu çevresine ve öğrencilerine çok az yansıtan (dün onun Twitter profilinin tamamanı baştan sona incelediğimde ben de farkına vardım. Hastalığı adına neredeyse hiç paylaşım yok) Emma Hutchison anısına yazmanın onun hatırlamanın ve hatırlatmanın en iyi yolu olacağına düşündüğüm için yazıyorum.

Hutchison küresel politikada duyguların önemi üzerine yazan en önemli yazarlardan birisidir ve bunu Google Scholar'daki katkılarından ve atıflardan görmek mümkündür. Uİ disiplininde geleneksel kuramlarda duygular genellikle kaygı-korku ya da dostluk-güven olarak ve verili ele alınmış, politikada karar alıcıların rasyonel davranışlarına engel teşkil eden bir olgu olarak politikanın açıklanmasında alakasız görülmüştür. Hutchison buna karşın duyguları hem normal hayatın hem de politikanın işleyişine ait olan içsel bir şey olarak ele almaktadır. Dünya siyasetinde duyguların çalışılması ona göre, siyasi aktörlerin algı, motivasyon ve niyetlerinin açıklanmasında temel teşkil etmektedir. Amacım burada uzun-uzun Hutchison’un katkılarını anlatmak değil. E-IR’da yazıdığı (Why Study Emotions in International Relations? ve Affective Communities and World Politics) iki yazıda bu tartışmaları kısa bir şekilde detaylandırmaktadır. İsteyen onlara bakabilir. Burada kendisinin 2015 yılında hastalığı ile ilgili yazmaya başladığı ve birkaç yazıdan oluşan blogundan kısaca paylaşmak istiyorum.

Emma’ya 18 yaşında böbrek yetmezliği (IgA nephropathy) teşhisi kondu ve 44 yaşında vefat edene kadar 25 yılı diyaliz-nakil-diyaliz döngüsü ile geçti. Bu sürede doktora sonrası araştırma hariç, yaşadığı şehirden hiç ayrılamadı ve 10 yıl kadar da haftanın dört-beş günü, neredeyse en az beş saatini alan tedavisi için, tüm zamanını eşi ile hastanede geçirdi. İlk böbrek nakli 13 yıl boyunca işlevini sürdürürken, ikincisi ancak bir-iki yıl dayanabildi. Son beş yıldır ise üçüncü kez diyalize bağlı olarak, haftada sadece iki gün hastaneden uzak kalarak evinde veya okulda kendisine zaman ayırabiliyordu.

‘Ağrı toleransım mükemmel’ dese de kolundaki sinir hasarına bağlı ağrının ‘dayanılmaz’ olduğunu söylüyordu. Bunun dışında, sürekli devam eden baş ağrıları, gece kusmaları ve tüm vücudunu yavaş yavaş tüketen böbrek yetmezliği, onun için sadece olağan bir durumdu. ‘Sürekli mide bulantısı ve kusma, anemi ve aşırı halsizlik’ tüm gününü etkilemekteydi.  Günde sadece 500 ml sıvı tüketmesine izin veriliyordu. Buna su-kahve-yoğurt-dondurma-yemek gibi sıvı içeren her şey dahildi. Taze meyve ve sebzeler yasaktı.

Böbrek yetmezliği ile yaşamak asla bitmez. Sahip olmanız gereken sürekli bakım ve kısıtlamalar çok yorucudur. Hastanede geçirdiğiniz zaman her şeyi tüketir. Gününüzün hiçbir anı bu durumun getirdiği kısıtlamalardan azade değildir. Ancak paradoksal olarak sizi hayatta ve mümkün olduğunca iyi tutan şey bu kısıtlamalar - ve diyaliz günlerinizdir. (3 Aralık 2015)

Tüm zamanınızı hastanede geçirdiğinizde hiçbir şeye zamanınız kalmıyordur. Normalde sabah 6da kalkıp güne başlayan Emma, hastanedeki bu durumundan yakınıyor. Eşi Bleiker’in söylediği üzere ‘Tüm kişisel ve profesyonel hayatını acı ve ıstırap içinde sürdürmek zorunda kaldığı için hiçbir zaman kaygısız bir yaşam sürme şansına sahip olmadı.’

Haftada dört gün hastanede olunca, hiçbir şeye yeterince zaman kalmıyor. Bilgisayarım, yarım kalmış makalelerle dolu. Hibe başvuruları henüz tamamlanmadan bekliyor. Çalışma odamda, konu ve öncelik sırasına göre dizilmiş, yarısı okunmuş makaleler yığını duruyor. En eski ve en yakın arkadaşlarımdan bazılarını en son ne zaman gördüğümü bile hatırlamıyorum. (3 Aralık 2015)

Diyalize geri döndükten iki yıl sonra, böbrek yetmezliğinin ve makineye bağlı yaşamın ne kadar zor olduğunu ancak bunu yaşamak zorunda kaldığınızda anlayabiliyorsunuz. Günlük zorluklar - sıvı yönetimi, sürekli yorgunluk ve sersemliğe rağmen çalışmaya ve odaklanmaya çalışırken, bugün sabah kahvesinin mi yoksa gece yorgunluğunun mu sizi kusturacağını merak etmek gibi. Bir ya da iki gün önceden nasıl hissedeceğinizi bilemediğiniz için iş haftanızı ve özellikle toplantılarınızı planlamak konusunda endişelenmek gibi. Günlük planlama gerektiren tüm kronik hastalıklarda olduğu gibi, bu küçük şeylerin hepsi birikir. (11 Mayıs 2016)

Emma, tüm bunlara rağmen hastalığının kendi hayat mücadelesinde kendisine bir anlam kazandırdığını, ailesiyle daha yakın bağlar kurmasına vesile olduğunu, hastalığının yarattığı kırılganlığın onun kimliğinin bir parçası olduğunu ve dünyaya bakışını değiştirdiğini bize söylüyor.

Sağlığım beni ben yapan şeylerin büyük ve ayrılmaz bir parçası. Çoğu gencin tek düşünebildiği şeyin özgürleşmek olduğu bir zamanda savunmasız ve muhtaç olmak zordu. Ancak sonraki yıllarda, kendimi bulduğumda ve hayatımın nasıl olacağıyla hesaplaşmaya başladığımda, hastalığın dünyayı yeniden görmemi sağladığını fark ettim.

Evet, kırılganlık insanı alçakgönüllü kılar. Yumuşatır. Hatta bazen paramparça edebilir. Ama savunmasızlık aynı zamanda bir güçtür. Motive edebilir, gerçekten önemli olana odaklanmanı sağlar. Çevrendeki gürültüyü susturmana yardımcı olabilir. (13 Ağustos 2016)

2017 yılında Emma'ya ikinci böbrek nakli yapılıyor. Mutluluğunu hissetmemek mümkün değil.

Naklin üzerinden tam bir ay geçti. Ve diyalize en son girmemin üzerinden de bir ay.

Tam bir ay.

Bu, on sekiz diyaliz seansına denk geliyor. Diyaliz makinesine bağlı geçirilen 80 saatten fazla zamana..Hatta evden ya da işten hastaneye haftada dört kez gidip gelmeyi de hesaba katarsak, en az 120 saate…

Diyalizsiz tam bir ay..

Gerçek bir mucize gibi (..) (23 Ağustos 2017)


2020 yılı Haziran ayında böbrekleri tekrar iflas etmeye başlar. Üç yılın ardından tekrar bitmek bilmeyen prosedürlerin ve ameliyatların devam ettiği haftada yine 5 gün dialize bağlı olarak geçireceği günler gözükür. Emma sonrasında yine çalışmaya devam eder. Google Scholar profiline baktığınızda son beş yılda sayısız çalışma ürettiğini görmek mümkün. 

Bu sırada çektiği acıları paylaştığı bir günlük yazmaya devam etse de, bunu ancak öldükten sonra paylaşılmasını istediği için sonrasında neler yaşadığını şuan bilmiyoruz. Ancak tüm bu acılarına rağmen dünyayı anlamak için gösterdiği çaba, eşinin söylediği gibi onu şuana kadar yaşamış 'en olağanüstü' insanlardan biri yaptığını artık biliyoruz.

Her gün beş saat, haftada 5 gün, 10 yıl diyalize bağlı bir hayat 25 yıl süren bir hastalık
Her gün beş saat, haftada 5 gün, 10 yıl diyalize bağlı bir hayat ve 25 yıl süren bir hastalık


In Honour of Emma Hutchison


Emma ve eşi Roland Bleiker

Yes is a World A Tribute to Emma Hutchison - Roland Bleiker

DialysisDay – Emma Hutchison

Vale Associate Professor Emma Hutchison

In Honour of Emma Hutchison

Emma Hutchison (2018) Why Study Emotions in International Relations?, E-IR

Emma Hutchison (2018) Affective Communities and World Politics, E-IR