YTB’de katıldığım
gönüllülükle ilgili seminerlerde bir ödev için araştırma yapmadan bizden
beklenilen iki soruya (Gönüllülük nedir ve Gönüllü kimdir?) yanıt
vermek üzere 10-15 dakika düşünerek hazırladığım bu yazıyı küçük bir
ekleme yaparak blog yazısı olarak paylaşmaya karar vermiştim. Ancak ekleme
yaparken de bilgi stokumda yer alan algılarım üzerinden bir değerlendirme
yapmanın okuyucu etkilememesi adına ve hataya düşmemek için küçük bir araştırma
yapmadan edemedim. İyi ki de etmemişim.
Bu blog yazısında iki şeye dikkat çekmekteyim; birincisi, kavramın hem etimolojik hem de mevcut yeni tanımının bizim geleneksel anlamda algıladığımız gönüllülük anlayışını ötesinde olduğu, ikincisi ise, Azerbaycan örneğinde (toplumsal) gönüllülüğün yanlış anlaşıldığı.
Gönüllü/lükle ilgili algıladığımız 3 tane olgu var; iradi olması,
beklentisiz olması ve faydalı olması. Ancak kavramın kökeni latince ‘kendi
tercihi-seçimi’ anlamına gelen irade (will) - voluntarius kelimesinden
türemektedir. 16. y.y.-da İngilizce will kelimesi kullanılmaya
başlayınca voluntarius da dışarıda kalmıştır. 19. y.y. ortalarına kadar
ise askeri çağrışım içermiştir. Cambridge sözlüğü ise gönüllülüğü,
"Yapmanız gerekmeyen bir şeyi, genellikle yapmanız istenmeden ve / veya
ödeme beklemeden yapmaya yönelik teklif" olarak tanımlar. Bugün bizim bazı
gönüllülüklere/gönüllülere bakıp rahatsızlık duymamız aslında aslında bizim ilk
kullanıldığı anlamında değil de kavrama normatif bir anlam yükleyerek
yukarıdaki üç kelimeyi içeren bir şekilde kullanmamızla ilişkilidir. Bu yüzden
doğrudan maddi olmasa bile prestij veya kariyer için gönüllülük tanımlaması
canımızı sıkmaktadır.
Volunteering and Social Development (1999) belgesi, kavram
farklı kültürel ve siyasal şartlara içkin olarak değişiklik gösterdiği için
doğrudan bir tanım sunmasa da gönüllülüğün öğelerini ortaya koymuştur. Bunlar
sırasıyla beklenti (reward), özgür irade (free-will), fayda (benefit),
organizasyonel çerçeve (organisational setting) ve bağlılıktır (commitment).
Bu 5 öğe üzerinden ise gönüllülüğün 4 farklı tipolojisi gösterilmiştir. Bunlar
da karşılıklı/öz yardım (mutual aid/self-help), hayırseverlik veya
başkalarına hizmet (philanthropy and service to others), yurttaş
katılımı (civic participation), savunuculuk veya kampanya yürütmedir (advocacy
and campaigning).
Ben burada bu beş öğenin her birinin nasıl bir değişim geçirdiği
ile ilgilenmiyorum. İsteyenler ikinci belgeye bakabilir. Bu blog yazısı için
önemli olan fayda (benefit) kavramının ne anlama geldiği ve buna ilişkin
nasıl bir değişimden geçerek genişlediğidir. Yeni dönemde gönüllülük yeniden
tanımlanmış ve bu tipolojiye ‘konserler, sanat ve spor etkinlikleri ve turizm
gibi etkinliklerde kişisel çıkar/ilgi (personal interest) tarafından
motive edilen gönüllülüğü kapsayan’ boş zaman gönüllülüğü (volunteer as
leisure) eklenmiştir.
Üçüncü öğe olan faydayla ilgili belgede kavramı tamamen gönüllü
bir boş zaman etkinliğinden (a purely voluntary leisure activity)
ayırmak için faydanın tarafları gösterilmeye çalışılmıştır. Buradaki temel
endişe faydanın tarafının sadece üçüncü şahıslar mı olması gerektiği yoksa aile
vs. gibi yakın çevreye yönelik işlerin gönüllülük sayılıp sayılmayacağı üzerine
olmuştur. Gerek 1999 tarihli belgede adı geçen birinci öğede olsun gerekse de
BM Genel Kurulundan 2001 tarihli raporunda olsun bir karşılılıklı (reciprocity) olması
veya gönüllülüğün salt diğerkamcılıktan (altruism) öte olması gerektiği
vurgulansa da buradaki söylem, maddi anlamda beklenti (reward) kavramına
denk gelmekte ve gönüllünün faaliyet sırasındaki maddi ihtiyaçlarının
giderilmesini ima etmektedir. Yani kısaca,
gönüllülükde karşılıklık ilkesinden kasıt gönüllünün tamamen ücretsiz
çalıştırılmamasına ilişkindir, gönüllünün özel faydasına vurgu
yapılmamıştır.
Bu anlamda eski tanımda en temel husus gönüllülüğün toplumsal
faydayla ilişkili olmasıdır. Nitekim Genel Kurulun 2002 tarihli önergesinde
gönüllülüğün ‘genel kamu yararı için’ olduğunun altı çizilmiştir.
BM Gönüllülük Programı için yukarıda bahsettiğim ve Chris Milliora tarafından 2020 yılında yazılan çalışmada, gönüllülük pratiklerinin değişimine ayak uydurmak için önceki kategorizasyona ek bir kavram (volunteering as leisure) eklenmiştir:
Konserler, sanat ve spor etkinlikleri ve turizm gibi etkinliklerde kişisel çıkar/ilgi (personal interest) ile motive edilen gönüllülük. Bu tür gönüllülük, örneğin iş piyasasına giren gençler için değerli olabilecek beşeri, sosyal ve kültürel sermaye elde etmek için öncelikle bireyler tarafından yürütülen gönüllü faaliyetlerin zenginliğini içerir. Gönüllülüğü boş zaman olarak düşünmenin, hobi ile uğraşanlar tarafından yapılan anlamsız bir faaliyet anlamına gelmediğini ve "voluntourism" (etkin ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleriyle uyumlu olmayan boş zaman seyahati ve hayır işlerinin bir kombinasyonu) ile eşanlamlı olmadığını vurgulamak önemlidir.
Chris Milliora, ‘21st Century Volunteering Practices’, UNV, 06 July 2020 |
Bu değişiklikle birlikte tek bir çatı kavram altında topladığımız ve toplumsal faydayla özdeşleştirerek normatif bir atıfta bulunduğumuz gönüllülük kavramının geleneksel anlamını yitirdiğini söyleyebiliriz. Aslında Azerbaycan’daki gönüllü pratiklere ilişkin tatminsizlik/eleştiriler de bu yeni dönemdeki gönüllülüklerin kanundaki tanımı ile örtüşmemesinden kaynaklanmaktadır. 2009 yılında yayımlanan Gönüllülük Hakkında Kanun da BM Genel Kuruluna benzer şekilde gönüllülüğü ‘toplumsal fayda ve parasal beklentisizlik’ şeklinde tanımlamaktadır. Ancak pratikte gördüğümüz ise toplumsal faydadan çok özel faydanın ağır basmasıyla gönüllülerin gönüllü faaliyete katıldıkları ya da devlet güdümüne bu minvalde faaliyetlerin yapıldığıdır. Bu anlamda kanunun yeniden düzenlenmesine ihtiyaç vardır.
Peki böyle bir düzenleme yapılmadığı zaman gönüllülük ve
gönüllülerle ilgili bizi rahatsız eden şey o zaman nedir? Bu soruya ikinci
kısımda yanıt vermeye çalıştım. Duyulan rahatsızlık kavramın geleneksel
anlamıyla doğrudan toplumsal fayda oluşturduğu için normatif bir öneme haiz
olmasından kaynaklanmaktadır.
II. Toplumsal Gönüllülük ve Özel Fayda Kavramının
Eleştirisi
Toplumsal Gönüllülük kar/prestij/kariyer amacı gütmeden, diğer
işlerden geriye kalan zaman içinde veya diğer özel işlere ayrılan vakitten
kısarak yapılan (özel değil) bir sosyal faydadır. Bu anlamda gönüllülük, kişiye
genel olarak ancak 'dolaylı' fayda sağlıyorsa yapılan iş gönüllülük kavramının
sınırları içinde kalabilir. Bu yüzden her ne kadar eylem-sonuç arasında nihai
olarak gönüllülük kavranabilirse de ('evet, bu gönüllülüktür'), kişinin niyeti
kavramın doğasını bozabilir. Bu yüzden şu lafı çok duyarız; 'ya o, kariyer için
orada. Yoksa ne işi olur onun gönüllülükle.' Ancak gönüllülük bazen özel fayda
doğursa bile, yine de gönüllülük sayılacaktır. Örneğin, göç araştırmaları
üzerine çalışma yapan birisinin mülteci kampında gönüllü faaliyeti görüldüğü
üzere kişi için ilişkili, dolaylı özel fayda olabileceği gibi doğrudan fayda da
yaratabilir.
Diğer taraftan gönüllülüğün özel fayda sağlamasında ne sakınca
olabilir, şeklinde bir soru ise, aslında gönüllü eyleme ve bunu yapan kişiye
ilişkin 'ahlaki' bir önem atfettiğimiz anlamına gelmektedir. Eğer öyle
olmasaydı birisi ile ilgili şu söylemde bulunmak pek anlamlı olmazdı; ‘Evet ya,
o, iyi bir insan, gönüllülük yapıyor.’ Örneğin, Azerbaycan'da sözde gönüllülük
yapan büyük bir kesime karşı insanların alaycı tavrı, aslında kavramın
doğasının bozulmasına yönelik tepki şeklinde okunabilir. Kamu kurumlarındaki
gönüllü faaliyetler çoğu zaman 'staj' kavramına denk gelmekte ve sosyal fayda
tam olarak gözükmemektedir. Diğer taraftan uluslararası etkinliklerdeki gönüllü
faaliyetler ise sosyal fayda olması bir tarafa, prestij veya kariyer gibi özel
amaçlardan öteye gitmemektedir.
Bu kısımda gönüllülük kavramını ve gönüllülüğü tanımlarken aslında
örtülü olarak özel faydanın sadece materyal yönüne vurgu yapılmıştır. Peki
gönüllünün ‘maddi’ kazancının olmaması aynı zamanda onun bu işten ‘manevi’
kazancı da olmamalı anlamına mı gelmelidir? Örneğin, toplum içinde
yabancılaşmış bir bireyin gönüllülük yapmaktaki birincil niyetinin aslında
gönüllülük olmadığı iddia edebilir. Burada beliriveren örtük varsayım gönüllü
faaliyetin nihai sosyal faydasının tek yönlü olmasıdır ki bu da aslında yine
bireyin mutlak şekilde toplumdan özerk ve atomist bir yapıda olduğu önermesine
dayanmaktadır. Ne birey topluma dışsaldır ne de sosyal fayda yine toplumun üyesi
olan gönüllünün yararlanmaması gereken bir şeydir. Bu anlamda bana göre,
gönüllülük üzerine ne kadar işlevsel bölünme olursa olsun, gönüllülük yapan
yabancılaşmış bireyin manevi kazancı sosyal faydanın dışında görülmemelidir. Bu
anlamda dar bir tanımlama ne kadar doğru olursa olsun, bireyi toplumsalın
dışında ele aldığı için eksik ve hatalı olacaktır.
O kadar kompleks bir toplumda/dünyada yaşıyoruz ki gönüllülükle
ilgili işlevsel bölünme de kaçınılmazdır. Sosyal faydanın tek yönlü olması
durumunda o zaman şu soru ortaya çıkacaktır. Birisi neden çevre gönüllüsü olur
ancak hayvan gönüllüsü olmaz?
O zaman (toplumsal) gönüllülük ve gönüllü kavramlarını bu şekilde
yeniden tanımlayabiliriz;
Gönüllülük, kar/prestij/kariyer gibi maddi bir amaç gütmeden,
diğer işlerden geriye kalan zaman içinde veya diğer özel işlere ayrılan
vakitten kısarak yapılan bir sosyal faydadır.
Gönüllü ise, bu sosyal faydanın failidir.
Kaynakça
Voluntary / volunteer,
wordorigins.org
Benjamin
Paley, The Origins of the Word, “Volunteer”, ASPA: Pa Times, February
22, 2020
Volunteering
and Social Development: A Background Paper for Discussion at an Expert
Group Meeting New York,
November 29-30, 1999
Support for
volunteering: Report of the Secretary-General, UN General Assembly,
14 August 2001
Recommendations
on support for volunteering, Resolution adopted by the General Assembly
56/38., 10 January 2002
“Könüllü
fəaliyyət haqqında” Azərbaycan Respublikasının Qanunu,
2009.
Chris
Milliora, ‘21st Century Volunteering Practices’, Research on volunteerism. UNV,
06 July 2020